15 Temmuz 2011 Cuma

Sembolizm ve Semboller

http://img.webme.com/pic/g/gizliilimler/zivalska_svastika_razlaga.jpg

Sembol Nedir?
Sembolün Türkçe karşılığı simgedir. Sembol sözcüğünün kökeni, eski Mısır dilindeki “symbolon” sözcüğünün Grekçe’ye geçmiş hali olan symballein fiilidir; “birlikte tartışmak, birlikte birleştirmek, bir arada toparlayıp bağlamak” anlamlarına gelir. Latince’ de symbolum biçimine dönüşmüştür. Sembol, kimi sözlüklerde “daha soyut bir şeyi anlatmaya yarayan daha somut şey” ya da “evrensel yasa, ilke ve prensipleri açıklayan işaretler” olarak tanımlanır.

Sembolizm kısaca, evrensel ilke ve prensiplerin sade ve insani öğelere indirgenerek ifade edilmesi olarak da tanımlanabilir. Bir sembol, anlatmak istediği şeyi en kesin, en belirli, en sade, en doğal şekilde ifade eden işarettir. Sembolizm evrensel ve insanlar için birlikte kullanılan bir tür ortak alan bilgisidir ve semboller farklı dil-yazı sistemlerine sahip tüm insanlara aynı dilden hitap etmenin orta yolunu mutlaka bulurlar.

http://www.yenidenergenekon.com/wp-content/uploads/2009/07/image00134.jpg

Bir sembolün evrensel olması demek, içinde evrensel bir ilkeyi, yasayı ya da prensibi barındırması demektir. Bir şeklin göründüğünden farklı anlam taşıması, ezoterik bakımdan, bir sembol olarak nitelendirilmesi için yeterli değildir. Herhangi bir şeyi ifade etmek üzere kullanılan her simgeye, her temsile, her işarete, her tasvire sembol demek doğru değildir. Örneğin Ezoterik sembolizm evrensel sembollerin derin anlamlarıyla ilgilenir. Rüyal sembolizmi rüya yorum alanını ilgilendirir. Sayı sembolizmi sayı dilinin gizemini anlatır. Renk, biçim, canlı ve cansız nesne sembolizmi olduğu gibi olaylara da sembolik açıdan bakmak mümkündür. Olayların sembolik dilini çözmeye çalışmak tamamen inisiyatik bir çalışmadır ve kişinin evrensel enerjilerle, kaynakla bağlantısını güçlendirir.

Sözcükler sembolleri açıklamaya yeterli midir?

Sözcükler bir sembolün anlamını ya da anlamlarını ifade etmek için gerekli olmakla birlikte, sembolün anlamını gerçek değeriyle ifade edemezler ve yapılan sözlü açıklamalar, yorumlar sembolün tümüyle çözüldüğü anlamına gelmez. Ezoterik ya da evrensel diyebileceğimiz gerçek semboller genellikle tek anlam içermezler. Evrensel sembollerin çok anlamlılığı bir sözcüğün birçok anlama gelmesi gibi değildir; bunu birbirine eş düzeydeki farklı farklı anlamlar tarzında düşünmemek gerekir.

Sembol bir defada asla açıklanamaz, daima yeni çözümler getirir. Daima kendini yeniler, her zaman yeni şekillerde ifade edilebilir. Her yorumun her açılımın o zaman-mekanla ve kullanılan enerjilerle bir bağlantısı vardır. Bu zaman-mekan kesişmesinde ortaya çıkan sembol açılımı farklıdır, beş yıl öncesi, bin yıl hatta beş bin yıl öncesi daha farklıdır.

http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/sembol/images/s3.jpg

Sembollerin Fonksiyonları

Sembollerin fonksiyonlarını kısaca sıralayacak olursak:

1-Araştırıcı, inceleyici bir ruh gerektirir. Uzay- zaman içine fırlatılmış insanın ruhsal macerasının ifade etmeye çalışır ve derinlemesine araştırır. Bilinmeyene uzanan bir araştırmacı gibidir.

2-Sembolün bilinemezliği ve apaçık hale getirilemeyişinin nedeni bilgimizdeki boşluklardan ileri gelir. Semboller bilgi ve akıl yoluyla değil daha ziyade sezgi yoluyla yorumlanmalıdır. Akılsal şekilde yorumlamaya kalktığımızda belli bir seviyenin üstüne çıkamayız. Sembol sansür nedeniyle kendisine nüfuz edilmeyen içerikleri kamufle şekilde daha sonra açılmak üzere şuur içerisine aktarmaya yarayan ikame edici bir ifadedir. Esas olarak şuur ötesinde temsili heyecansal ve psişik haline göre kendini ifade eder ve sürekli yayın halindedir.

3-Sembol fiilen aracılık fonksiyonu yapar, köprüler kurar, ayrı unsurları birleştirir. Yer ile göğü, madde ile ruhu, doğa ile kadim kültürü, gerçek ile rüyayı, şuur ile şuuraltını bağlar, birleştirir. İçgüdüsel bir hayatı merkezkaç kuvvet olarak ele alırsak, sembol merkezgel kuvvet gibi bir rol oynar. Yanı zıt eğilimlerin dengeye kavuşmasına aracılık eder. Bu bakımdan sembol bir denge faktörüdür. Bütün toplumlarda ve geçmiş uygarlıklarda en büyük fonksiyonlarından biri bilgiler ve öğretiler arasında denge kurma fonksiyonudur.

4-Sembol statik değildir, devamlı yankılanır, titreşim halindedir. İnsan zihni ona ulaşabildiği sürece, o onu besler. Sembol, bu yüzden gerçek bir yenileştiricidir. Rezonanslar yapmakla yetinmez, o kişinin üzerinde derinlerde bir şekil değişimi yapar.

5-İşaretle sembol ayrı şeylerdir. Bir işaret insanı devamlı ve emin yolda tutar sembol ise hep aynı yolda tutmaz geçişi önceden kabul eder. Sembol kendileri ispatlanamayan önermeler aksiyomlar gibidir. Devamlı olarak yeni bir düzene çeşitli boyutlar ilave edilir. İnsan zihninde yeni bir düzenleme yaparken devamlı olarak oraya başka türlü bilgileri, başka türlü şuursal boyutları da ilave eder. Canlı bir hali vardır ve sembol işaret değildir.

6-Görünenle görünmeyen arasındaki en anlamlı köprü semboldür.

http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/sembol/images/s4.jpg

Arşetipler ve Semboller
Aksiyomatik(eylem yapan) imajların en iyi örneklerini Carl Gustave Jung vererek onlara arşetipler adını verdi. Bizlerin milyonlarca yıl öncesinden gelen genetik toplumsal bazı imajlarımız var. Binlerce soydan gelen arşetipler sembolik topluluğun ilk örnekleri olarak gayrişuura çok derin bir şekilde kaydedilmiştir. Jung buna arşetip der.
Jung’a göre gerçek yapıyı bunlar meydana getirir. İnsan ruhunda önceden şekillenmiş, düzenlenmiş ve düzenleyen durumda olan modeller olarak, yani şekil verici bir dinamizmden ileri gelen yapılanmış tasavvur ve heyecan topluluğu olarak mevcutturlar.

Arşetipler her türlü kolektif şuur gibi yarı evrensel, doğuştan miras yoluyla gelmiş psişik yapılar olarak ortaya çıkarlar. Kendilerini büyük güçler yüklenmiş özel semboller içerisinde ifade ederler ve kişiliğin tekamülünde, birleştirici ve hareket verici önemli bir rol oynarlar.

Sembol ikiye ayrılmış bir nesne gibidir. Ya da aynı anda tüm bilgiyi dalga veya parçacık halinde kendinde barındıran atom taneciği gibidir. Örneğin birbirinden uzakta olan iki kişiden her biri o sembolün diğer yarısını muhafaza eder. İki kısım birbirine yaklaşınca aralarındaki dostluğu, eşliği anlarlar. Semboller bu nedenle ortak bir alanı tanıma işaretidirler. Sembol hem ayırır hem toplar, ayırma ve birleştirme fikrini aynı anda içerdiği için, o ya da bu mantığını barındırmaz, sembolde o veya bu ikisi aynı anda vardır. Jung’a göre sembol şüphesiz bir işaret değil daha ziyade ruhun görünmeyendeki yönünü belirtmeye ait bir imajdır. Sembol hiçbir şeyi sarıp sarmalamaz, sanıldığı gibi de açıklamaz sadece bir anlamı kendinden öteye taşır. Hiçbir kelimenin ifade edemediği kavranılmazlığın içerisine götürür. Sembolü hisseder ve algılarsısınız, gözleriniz görür ama gerçek anlamı gözlerin gördüğünün çok ötesindedir.

http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/sembol/images/s1.jpg

Semboller bilimi ve doğaüstü
Semboller bilimi doğal ve doğaüstü çeşitli realite düzenleri arasında mevcut olan bir denge üzerine kuruludur. Doğal olanda doğaüstü olanı göstermek için doğaüstü realite sembolleştirilmiştir. Doğal olanı gözlemlediğimiz zaman onda doğaüstü olanı da görmek gerekir. Bunu başarırsak, ezoterik olarak çalışıyoruz demektir. Bir bitkiyi, hayvanı, insanı, olayı gözlemlerken onda doğaüstü bir şeyler olduğunu sezdiğimiz anda biz zaten ezoteriğiz, ilham yoluyla bazı gizli bilgiler alıyoruz demektir. Karşımızdaki objeler ya da olaylar o görünümleriyle bizde doğaüstünün bir sembolü şekline bürünür.

Evren bizzat evrenüstü bir ilkenin sembolüdür. Sembol aracılığıyla evrenin kendisine ait bilgileri deşmeye başladığımız zaman evrenüstü olan ilkeleri yakalamaya başlarız. Parça bütünü sembolize ederken, mikrokozmos, makrokozmosu temsil eder.
Mikro ve makrokozmosdan söz ederken kısaca klasik fizikle kuantum fiziğine de semboller açısından bir göz gezdirmekte yarar vardır. Klasik fizik, madde ve enerjiyi hep ayrı tutar. Bilindiği üzere, 1930’larda kuantum araştırmaları Max Planck’ın ışığı incelemesiyle başladı. Planck; ‘foton kütlesiz bir enerjidir ve her kütlesiz enerji kütleli enerjinin formunu değiştirir’ diyerek, fizik kuramlarını meta-öte anlamlara taşıdı ve bir şekilde fiziksel bir sembol araştırmacısı rolünü üstlenmiş oldu. Yani sembolik olarak Planck daha derinde diyordu ki: “ Düşüncelerimiz kütlesiz bir foton ve enerjidir. Bu enerji, kütleli olan kendi bedenlerimiz dahil olmak üzere yaşantımızı değiştirebilecek güce sahiptir. Madde diye bir şey yoktur, madde denilen her şey yoğunlaşmış enerjidir. “

Klasik fizik ise insan zihninin evrensel enerjilerin şekillenmesinde hiçbir rolü olmadığını ifade ederek ve saat gibi mekanik işleyen evren modelini savundu ama artık tüm bu klasik modellemeler yerini yeniye terk etmek üzere çünkü kuantum fiziği, fizikteki yasalardan hareket ederek; evrenin şekillenmesinde ve yaşamın yönlenmesinde atomaltı parçacık düzeyindeki enerjilerin düşünce enerjisi ile bütünleşerek büyük bir etkisi olduğunu savunur.

İnsan kendisi de başlı başına evrensel bir sembolün açılımıdır ve her insan hem düşünce dünyasında hem de atom altı düzeyde dalga-parçacık ikilemi gibi davranır ve kendini hergün yeniden inşa etme şansına sahiptir, seçme özgürlüğünü kullanarak birçok olasılıktan bir tanesini seçer, onu yaşar, bu da olasılıklar dünyasının sembol dili yani sürekli yayın yapan ve değişen ritmidir.

http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/images/a52.JPG

Sembol araştırmacılarının araştırmaları sırasında dikkat etmeleri gereken bazı önemli noktalar :

Sembolün kişi üzerinde uyandırdığı etki ve tesir bireysel anlamda çok önemlidir O sembolün içermiş olduğu anlamı yaşamınıza geçirebilirseniz ilgilendiğiniz sembolün etkisini hissetmiş ve tesirini özümsemiş, ruhunuza mal etmiş olursunuz. O sembolü rüyanızda, vizyonunuzda görmüş olmanız ya da sezgisel olarak araştırma ihtiyacı duymanız sembolün anlatmak istediği şeyi yaşamınıza uygulamak istediğinizi ya da bu tip bir uygulamanın zamanının geldiğini gösterir.
Sembolün entelektüel düzeyde verdiği kitabi bilgilerden çok, araştırma sonucunda elde edilen bu bilgilerin ve okunanların içsel olarak bizde ne gibi hissiyatlar uyandırdığı ve uygulamaya yönelik neler algılattırdığına konsantre olmak daha yararlıdır. Araştırdığımız sembolle ilgili olarak elde ettiğimiz bilgileri ne kadar çok uygulayıp, ne kadarını yaşamımıza geçirdiğimiz konusu, güncel anlamda bir sembol araştırmacısı için yaşamsal önem taşır.
Sembolün bizim için ifade etmiş olduğu mana nedir? Daha derindeki manaya dikkat edip, özünü anlamaya çalışmak için bir şeyler yapılmakta mıdır?. O görülen şeyi bir sembol veya bir şekil olmaktan çıkarıp, daha içselleştirmek, daha derinleştirmek konusuna önem verilmekte midir?

Sembollerde asıl dikkat edilmesi gerek şey,onların içermiş olduğu şekil ve biçimler değil manaya dikkat etmek, manadaki derin bilgiyi alabilmek, o tesiri bünyemize alıp onu içselleştirmek, kendi yaşamımıza indirmek; yaşamımızda nasıl tanımladığımızı ve nasıl uygulama yaptığımızı, yaşama nasıl geçirdiğimizi gözlemleyebilmektir. Bu tip çalışmaların özünde yatan ana fikir, ana neden; uygulama yapmaktır.
Sembollerin biçimlerinden çok manalarına nüfuz edebilmek, o anlamı görebilmek araştırmacıyı farklı bir noktaya taşır ve yeni bir görüş penceresi açar, daha önce düşünmediği ya da hissetmediği, algılamadığı farklı gerçeklerle karşılaşmasına neden olur.

http://www.astroset.com

29 Haziran 2011 Çarşamba

Çatalhöyük’ten Bugüne Anadolu Motifleri / Mine Erbek- Dösim Yayınları

Alıntı: : http://dipnotkitap.net/index.htm

ELİ BELİNDE:

Dişiliğin simgesidir. Sadece analık ve doğurganlığı değil, ayni zamanda uğur, bereket, kısmet, mutluluk ve neşeyi de sembolize eder.
İlk insanlar ana bereket ve çoğalma sembolü olarak gördüğü anatanrıçayı, Afrodit, Hera, Kibele, Atena, Leto, İştar, Artemis, Hepa(Havva), İsis gibi çeşitli adlarla kendi dillerinde isimlendirmiştir. Bugünkü dokumalarda kullanılan, anatanrıça kültünün devamı niteliğindeki elibelinde motifi, anatanrıça ile ilgili inancın kültürel miras olarak günümüze geldiği gerçeğinin kanıtıdır.
KOÇBOYNUZU :
Bereket, kahramanlık,güç, erkeklik sembolü olan koç boynuzu motifi, Anadolu kültüründe anatanrıça’dan sonra, ya da onunla birlikte kullanılan bir motiftir. Boynuz sembolü insanlık tarihinde her zaman güç kuvvet timsali olan erkekle özdeşleştirilmiştir.
Boynuz formunun yer aldığı motiflere, dokumacı kadınlar tarafından, boynuzlu yanış,koçlu yanış, gözlü koç, koç başı gibi isimler verilmiştir. Koçboynuzu motifi koçun önden, yandan ve tepeden görünüşü spiral, hilal gibi şekillerle stilize edilerek dokumalara aktarılmıştır.
Güç ve kuvvet, erkeklik simgesi olan koçboynuzu motifi, erkek tanrı simgesi olarak, Sümer’de anatanrıça İnanna’nın eşi Dumuzi, Akad’da İştar’ın eşi Tammuz, Mısır’da İsis’in eşi Osiris, Hitit’te Hapt’in eşi Telepinu, Frig’de Kibele’nin eşi Attis, Helen’de Afrodit’in eşi Adonis olarak karşımıza çıkar.
Türk süsleme sanatındaki hayvan stilizelerinin en güzel örnekleri, koç, koyun veya dağ keçisi heykellerinden oluşan mezar taşlarında görülmektedir. Anadolu da koçboynuzu motifli halı ve kilimler günümüzde de yaygındır. Bu motif, dokumaların genellikle göbek ve bordür kısımlarında kullanılır.
BEREKET :

1.Grup: Dut, karpuz, kavun, nar,incir,üzüm,bitki ve yılan,ejder,koç, boğa, geyik, kelebek, balık gibi, hayvanlardan oluşan formda bereket motifleri sonsuz mutluluğu ifade eder.

2.Grup: Ağaç, çiçek, yaprak motiflerinden oluşur.

* Lotus Tanrıçalara uğur ve bereket sağlayan çiçek.

* Hayat ağacı Bereket ve bolluk simgesi.
* Nar Bereket sembolü.
* Persophene’nin insanların iyiliği için çaldığı Enthoman ateşinin kıvılcımlarını sembolize etmektedir. Ateşin yeryüzüne dönüşü doğuda, bereket demektir.
3.Grup: Cansız kayalar, sular, dağlar ve bazı doğa varlıklarından oluşur.
Dokumalar; evrenin yapısını ve hareketini simgeler. Ege Dionisos törenleri bunu sembolize eder. Dionisos: doğar, ölür ve yeniden doğar. Ölümdirim döngülü bereket sembolüdür.Kurban Bayramlarındaki kurban da bu törenlerin devamıdır.
İNSAN
Anadolu’da ölümdoğum döngülü törenlerin ruhun beden değiştirmesi gibi inançların Şaman kültürünün bir devamı olduğu bilinmektedir. Anadolu motiflerinde sık sık rastlanan insan figürü daha çok erkek ve kız çocuğu olarak betimlenmiştir.
Bu figürler dokuyan kişinin erkek çocuk beklentisini veya gurbetteki sevgiliyi anlatır. Bu motifler yaratıcı aklın sembolüdür. Objeleri bir süs gibi görebilen göçebelerin stilize etmeleridir. Doğal yetenekleri olan bu kişiler, duru kafa ve ruh yapıları ile yalın yaşamlardaki arınmışlıktan kaynaklanan bir yaratıcılığa sahiptirler.
SAÇBAĞI
Evlilik isteği göstergesidir. Doğum ve çoğalmayı sembolize eder. Evlenmek isteyen genç kızlar zülüf keserler, tek örgü yaparlar. Yeni evli genç kadınlar saçlarını çift örerler. Uçlarına renkli ipliklerle süslerler.
KÜPE :

Cinselliği sembolize eder. Çatalhöyük’te bulunan örneklerde genç kızın evlilik isteğini belirtmek maksadıyla takıldığı tespit edilmiştir. Erkekler de küpe takmışlar. Ahiler (tüccarlar) sağ kulağa mesleklerinin zirvesinde olduklarını sembolize eden küpe takmışlar. Padişah ve Dervişler ve de Zenneler küpe takmışlar.

BUKAĞI
Atların ön iki ayağına takılan otlaktan uzaklaşmalarını engelleyen zincirin adı. Ailenin devamını simgeler. Aşk ve birleşimi sembolize eder. Nişan yüzüklerinin kırmızı kurdelayla bağlanması da bu sembollerden biridir.
SUYOLU

Su, yeniden doğuşun, bedensel ve ruhsal yenilenmenin, yaşamın sürekliliğinin, bereket, soyluluk, bilgelik, saflık ve erdemin sembolüdür. En etkin arinma semboludur. O hem yasamin hem de ölümün kaynağıdır. Anadolu’da su yasamin kendisidir. Anadolu kadinin butun gün iç içe yasadigi su dokumalara motif olmustur. Su yasami simgeler. Pismis topraktan yapılmış çanak çömleklerde zigzag veya meander diye adlandırılan su yolu motifleri uygulanmiştır.

Meander motifi ejder ile simgesel bir anlam bütünlüğü içindedir. Ismini Ege denizine dökülen Menderes (Meandrosmenader) Nehir’inden almistir.
PITRAK

Pıtrak tarlalarda bulunan, dikenleriyle insanlara ve hayvanlara yapışan bir bitkidir. Pıtrağın üzerindeki dikenlerin kötü gözü uzaklaştırdığına inanan Anadolu insanı onu nazarlık motifi olarak kullanmıştır. “Pıtrak gibi” deyimi ağaçlardaki meyve bolluğunu ifade etmektedir, bu yüzden de un çuvallarında, tandır örtülerinde pişmiş toprak kapların üzerinde kullanılmıştır.

EL, PARMAK, TARAK
Yaratıcı gücün sembolü olan “El” insanı hayvandan ayıran en onemli organdır. Neolitik ve Paleotik dönem mağara resimlerinde el ve parmak figurleri resmedilmistir.El şekillerinin, mağara duvarlarında dinsel bir yaklaşımla tekrarlandığı tespit edilmistir. Tunç devrinde büyük el ve ayak izleri resmedilmistir. Eller kuvvet, kudred ve hükmetme gücünü simgeler. Anadolu’da “el motifi” dokumalarda hem gerçekçi, bir üslupla hem de stilize edilerek beş çubuk ve beş nokta şeklinde yorumlanmıştır. Parmak ve ona benzeyen tarak motifleri, geometrik olarak üçlü, beşli, yedili sayılar kullanılarak dokunur. Bir govdeye bağlanan çeşitli çubuk formlarından olusur ve duruma göre el, parmak, veya tarak isimlerini alir.
MUSKA VE NAZARLIK
Nazar, belli özeliklere sahip kimselerde bulunduğuna inanılan; özellikle savunmasız gözalıcı insanlara, evcil hayvanlara, eve, malamülke hatta cansız nesnelere zarar veren, bakışlardan fırlayan çarpıcı ve öldürücü bir kuvvet tanımlanabilir. Kıskançlık ve haset gibi psikolojik duyguların yarattığı vurucu kuvvetin, ruhun dışa açılan iki noktasından, yani gözlerden fışkırarak kurbanına isabet ettiği inancı vardır. Göze gözle karşı koymak, gözden çıkış yolu bulan bu vurucu kuvvetin zararından korunmanın tek çaresi olarak düşünülmüştür. Bu nedenle rengi ve biçimi gözü andıran her nesne, ya olduğu gibi ya da bazı ek öğelerle birlikte nazarı uzaklaştırıcı muska olarak kullanılmıştır.
Geometrik üçgen motifi, en basite indirgenmiş stilize edilmiş göz biçimidir. Anadolu dokumalarında göz motifleri üçgenin yanında kare, eşkenar dörtgen, dikdörtgen, haç, yıldız şekillerinin geometrik uygulamalarıdır.
GÖZ
Fizyolojik işlevi görsel algı organı olmak olan göz, aynı zamanda entelektüel algının sembolü olarak da anılmaktadır. İnsan gözü iyi niyetli bakışlar taşıyabileceği gibi, zaman zaman kötü niyetlerin aktarıldığı bir araç olarak da kullanılabilmektedir. Kötü niyetli nazarlar taşıyan gözün kendisi olduğu kabul edilmektedir. Çünkü, bedenin dışa açılan bir organı olan gözün, ışığı alma yetisi nedeniyle derin bir anlamı ve etki gücü vardır Budizm’in ünlü şeklerinden Shiva’nın alnındaki “üçüncü göz”, ruhsal aydınlığın alıcısıdır. Halk arasında, gözün simgesel anlamlarını vurgulayan işitme gözü, gönül gözü gibi deyimler çok yaygındır. Nazar önlemlerinden birisi olan göz motifi, dokumalarda özelikle koçboynuzu, eli belinde ve bereket motiferinin etrafında ya da içinde görülmektedir
YILAN
Yılan en eski tanrılardandır. Hayatın güçlerinin efendisidir. Hayatı yaratmış ve devam ettirmiştir. İnsanın ruhunu temsil eder. Deri değiştirmesinden dolayı “ölmezlik”1 fikrini sembolleyen yılan birçok efsanenin ve büyünün temel ögesi olmuştur. Yılan toprak altında, mağaralarda yaşadığından ve ölenlerin ruhlarının da buralarda yaşadığı kabul edildiğinden dolayı yılanın atalarla sıkı bir ilişkisi olduğu söylenir.
Yılan çeşitli sanat eserlerinde kuvveti. ölümsüzlüğü ve dünyanın yaradılışını sembolize eden önemli bir motif olarak görülür. Anadolu dokumalarında yılan motifi zigzag (meander), bulut ve ejder şeklinde yorumlanmıştır.
Yılan ilk çağlardan beri Anadolu’da kutsal bir varlık sayılır; ona karşı korku ile karışık bir saygı beslenir. Hekimliğin sembolü olan çift başlı yılan zehir/panzehir birliğini tanımlar. Alevi toplumlarda kutsal sayılan sopa, yılanla özdeştir.
EJDER
Genelde aslan penceli, kuyruğu yılanı anımsatan kanatlı bir hayvan olarak olarak stilize edilen ve büyük bir yılan olarak kabul edilen ejder, hazinelerin ve gizli şeylerin bekçisidir. Ejder hava ve suların hakimidir. Ejder ile Zümrütü Anka’nın kavgası bereketli yağmurlar getirir.
Ejder Anadolu uygarlıklarında bulut olarak resmedilir. Selçuklu kervansarayları ve çeşmelerinde ejder ebedi hayat, sonsuzluk ve mutluluk sembolü olmuştur.
AKREP
Akrep motifi korunma amaçlı motiflerden biridir. Bu motif şeytanın ruhunu temsil eder. Efsaneye göre akrep şöyle der : Ben ne doğal bir ruhum ne de şeytan. Bana dokunan herkese ölüm getiririm. İki boynuzum bir kuyruğum var. Boynuzlarımın adı acımasızlık ve nefret; kuyruğum ise hançerdir. Ben sadece bir kez doğururum. Diğer yaratıklarda bereket işareti olan doğum benim için bir ölüm işaretidir.”
Her an pusuda öldürmek üzere bekleyen akrep, körü niyetin ve nedensiz kavganın bir simgesidir.
Anadolu insanı evlerinde akrebin yürümesinin zor olduğu dokuma kilimler kullanır. Nasıl kendisini nazardan korumak için göz işaretli nazarlıklar kullanıyorsa, zararlı mahlukata karşı da kilimlerinde, dokumalarında akrep motifini kullanmaktadır. Akrep motifi zeminde ve dış bordür sislemelerinde kullanılmaktadır.
KURT AĞZI, KURT İZİ, CANAVAR AYAĞI :
Bu motif stilize edilmiş kurt ayağı ve kurt ağzı şeklindedir.İyimserliğin ve korunmanın simgesi olan kurt karanlıkta görebilme yeteneğine sahip olduğu için ışığı ve güneşi sembolize etmektedir.
Hititlere göre kurt tanrıların yoldaşı ayakdaşıdır. Anadolu’ya yerleşen halklar koyun ve keçi sürülerine saldıran kurda karşı bir köpek türünün kurtla birleştirerek kangal türünü elde etmişlerdir. Göçebeler douda “canavar” adını verdikleri kangallarını yanlarından ayırmazlar. Kangal kurdu boğazlayabilen tek hayvandır.
Anadolu dokumalarında kurt izi, kurt ağzı, canavar ayağı koruma amaçlı motiflerdir. Nasıl modern psikolojide birşeyden kaçmak değil de üzerine gitmek esassa ilkel insan da bu yöntemi kullanarak kurt, akrep yılan gibi hayvanlardan birer parça üzerinde taşıma yolunu seçmiştir. Kurt dişi, akrep kuyruğu, yılan derisi gibi parçaları üzerinde taşıdığında kendisini koruyacağını düşünmüştür.
Kilim seccadelerde tarak, parmak, canavar ayağı motifleri mihrap kısmını çevreleyen bordürlerde görülür. Bordürle zemin arasına yerleştirilen bu motifler, zeminler arası renk farklılıklarında dekoratif ve estetik bir nitelik kazandırır.
HAYAT AĞACI
Hayat Ağacı sürekli gelişen, cennete yükselen hayatın dikey sembolizmini oluşturur. Geniş anlamda sürekli gelişim ve değişim içinde yaşayan evreni sembolize eder. Evrenin üç elementini : toprağın derinliğine inen kökleriyle yeraltını, alt dalları ve gövdesiyle gökyüzünü, ışığa yükselen üst dallarıyle cenneti birleştirir. Yeryüzü ve cennet arasındaki iletişimi sağlar.
Servi, sedir, incir zeytin, asma, hurma, palmiye, kayın, nar, meşe,vb ağaçları toplumlarda hayat ağacının sembolüdür. Hayat ağacının üzerindeki kuşlar, zamanı gelince uçacak olan can kuşlarıdır.
Hayat ağacı motiflerinde en çok kullanılan servi devamlı yeşil renk, uzun ömürlülük, dayanıklılık, güzel şekil ve boyluluk gibi nitelikler serviyi iyilik ve güzellik sembolü haline getirmiştir.
Ağaçlar, belirli bir bölgede köklenip yerleşmeleri ve göçememelerinden dolayı yerleşikliği ve kök salmayı sembolize ederler. Hayat, güzellik, ebedilik ile evrenin ölümsüzlüğünü ve yerkürenin eksenini simgelerler.
Hayat Ağacı formu, çeşitli stilize motiflerle taş, tahta, çömlek, çini işleme, dokuma, cam, tezhip, minyatür, edebiyat ve müzikte yer almıştır.
DAMGA İM
Türkler tarih boyunca aile, oba, oymak, boy, devlet gibi kavramları ifade etmek için belirli figürleri, damga=im kullanmışlardır. İm/damgalar o kişinin, o toplunun varoluşunun simgesidir. Bu uygulama, hem soy ve aile adının sürdürülmesini, hem de aileye ait değerli eşyaların yitirilmemesini sağlamaktadır. Hatta üretilen her dokumanın, her araç gerecin hangi toplumun kültürü olduğunun gelecek nesiller tarafından bilinmesini sağlamıştır.
Bugün kullanılan piktogramlar, şirket logoları. hatta rumuzlar bu geleneğin bir uzantısıdır. İm motifi de hayat ağacı motifi gibi ölümsüzlük ve neslin sürdürülmesi ile ilgili motifler arasında yerini almaktadır.
İz bırakma tutkusunun ulusal bir yanı yoktur. Toplumların varlıklarını devam ettirme güdüsü evrenseldir. Binlerce yıl altıyüzden fazla uygarlığa beşik olan Anadolu, çeşitli kültürlerin akışını sağlayan bir köprü görevi yapmıştır. Denilebilir ki Anadolu bu medeniyetin kalıntılarının muhteşem bir terasıdır.
KUŞ
Anadolu insanı kuş ile hasbıhalini, bazen ejderle kavgasını halıya koyarak, bazen çift kafalı kuş yapıp tapınağın girişine yerleştirerek, bazen kafasına tüy takarak her vesile ile sergilemiştir. Kartal kemiğinden müzik aleti, serçe gözünden nazarlık yapmış, Hezarfen örneğindeki gibi kuş kanadı takıp Galata Kulesinden kendini aşağı salmış; kuşun gagası, kanadı, pençesi ayrı ayrı stilize edilerek Anadolu insanının günlük yaşamının bir parçası olmuştur. Anadolu sembolizminde kuş pek çok anlama gelmektedir.
Kuş bazen sevgi, sevgili bazen ölen kişinin ruhudur. Kuş kadın ile özdeşleşmiştir. Kutsaldır. Özlemdir. Haber beklentisidir. Kuvvet ve kudreti temsil eder. Örneğin kartal Anadolu’da kurulmuş medeniyetlerin pek çoğunun sembolü olmuştur. Gökyüzünü temsil eden, gelecekten haber veren, ruhları öbür dünyaya götüren kutsal bir hayvan olarak kabul edilir.
Kuş tarihler boyunca olağanüstü bir yaratık olarak algılanmış ve adeta tanrılaştırılmıştır. Orhun kitabelerinde, Orta Asya Yakut Türklerinin, her insanın kuş şeklinde bir ruhu olduğuna, ölen kişinin ruhunun göğe yükselip kuş gibi uçtuğuna inandıklarından söz edilir. Kartal ve aslan motifleri 13. yüzyılda Selçuklu Devleti tarafından arma olarak kullanılmıştır. Selçuklu kartalı daha sonra 1435’de İmparator Sigismund tarafından Alman Bayrağına arma olarak alınmıştır.
Osmanlı kadifelerinde, kumaşlarında, çinilerinde, mezar taşlarında stilize edilmiş tavuş kuşu, hayat ağacı etrafında çift kuş, horoz, bülbül, kaz gibi hayvanların işlendiği görülmektedir. Mendil, uçkur, peşkir, yatak örtüsü, minder örtüsü, namaz örtüsü olarak kullanılan çeyizlik örnekler günümüze kadar gelen eşsiz örneklerdir.
Elazığ yöresi iğne oyalarında kuş motifi vardır. Ege halk oyunlarından zeybek’te baş efe kollarını havaya kaldırıp ellerini pençe gibi yapar ve pelerinini kanat gibi yanlarına açarak dans eder. Doğu Anadolu’da “Kartalı yakalama” oyunu vardır. Bunlar Orta Asya Şaman kültürünün devamı niteliğindedir.
—————————
2leep.com